Bir gün dedim ki, “şöyle ekrana ateş düşsün, şöyle yanayım ekran başında!” Slotter’da gezinirken karşıma çıktı: Flaming Hot. Adı üstünde kardeşim, alev alev bir slot bu. Açtım oyunu, pat! Portakal indi. Hop! Kiraz dizildi. Limon zaten sahneden inmiyor. Dedim ki bu ne ya, bildiğin meyve şovu.
Bak şimdi… 40 ödeme çizgisi var. “Bu kadar çizgiyle ne olur?” deme. Oluyor! Hem de ne olmak… Wild simgesi mi düştü? Oh mis! Para gibi para. Scatters zaten “ben burdayım” der gibi göz kırpıyor. Bazen bir dönüş var, hani yüreği hoplatan cinsten.
Meyveler desen sanki çizimden fırlamış. Karpuzun kırmızısı, üzümün moru… Göz doyuyor, kalp kabarıyor. Hele arka plan sesi yok mu… O da cabası. Sanki bir pazar yerindesin ama herkes sana çalışıyor.
Slotter’da bu oyunu oynamak ayrı keyif. Sistem yağ gibi çalışıyor. Takılma yok, kasma yok. Bastın mı spin, dönüyor mis gibi. Kazanınca zaten yüzünde gülücük, kaybedince de hani “olsun, denedik” der geçersin. Dolu dolu eğlence bu.
Slotter sana diyor ki: “Rahat ol, gerisini biz hallederiz.” Yani oturduğun yerden meyveyle karnını değil ama moralini doyuruyorsun. Ve bu bile yeter be!
Flaming Hot öyle bir oyun ki, bir bakıyorsun ekrana, sonra bir daha… Derken beşinci tur dönüyor. Gözünü alamıyorsun. Çünkü eğlence dürüst, sadeliğiyle güzel.
Ve bazen insan sadece kazanmak istemez, hissetmek ister. İşte bu oyun sana hissettiriyor. Kazanmanın ötesinde bir tat bırakıyor damakta. Yani anlayacağın, Flaming Hot yüreği de yakıyor, kalbi de ısıtıyor.
Şimdi dostum… Noel mi, slot mu, geçmiş mi, gelecek mi derken Christmas Carol Megaways bana…
Hadi gel şimdi, dürüst olalım. Klasik slotlar bazen can sıkar. Süslü, göz alıcı, ama içi…
Bak şimdi… Hani bazı oyunlar var ya, ilk bakışta çerez gibi gelir ama sonra bırakmaz.…
Bak şimdi... Hırsızlık mı? Yok be abi, oyun bu! Ama öyle böyle değil, bankayı boşaltma…
Bak hele bak! Yine Afrika'nın tozlu ovalarındayız. Yalnız bu sefer tatil değil, işimiz var. Makaralarda…
Kardeşim şöyle söyleyeyim: Bazı oyunlar var, adı duyulunca bile yüzünde bir sırıtış olur. İşte Ultra…