Hadi şimdi dürüst olalım. Meyve slotları deyince biraz burun kıvıranlardan mısın sen de? “Aman abi yine limon, kiraz…” falan mı diyorsun? Ama işin içine bir taç girince işler değişiyor be dostum! Shining Crown, bildiğin kral havasında. Öyle basit meyve oyunu değil bu, şatafatı var, asaleti var.
İlk çevirmede anlıyorsun zaten bu işin havası farklı. Ekran parıl parıl, meyveler desen zaten alımlı. Ama o taç yok mu… Bir geliyor ekrana, kalp bi atlıyor ister istemez. O taç Wild, yani olayı toparlayan, işi çözen eleman. Bir de yıldız var, scatter misali. Onu görünce içinden “eyvah patlayacak” geçiyor, ama güzel anlamda.
Slotter’da açtım oyunu bir gün. Dedim bakalım neymiş bu Shining Crown. İlk beş çevirmede ses seda yok. Altıncıda bi’ patladı ekran, yediliyle taç omuz omuza. Dedim “tamam kardeşim bu oyunla yol yürünür.”
Bu oyun tek kelimeyle klas. Çocuk gibi değil, delikanlı gibi kazanıyor insan. Hem sade, hem asil. 10 ödeme çizgisi diyip geçme, her çizgi olay. O ekranlar doldukça içten bir huzur geliyor insana. Yani yalandan değil, hissederek oynuyorsun.
Makine ateş edince, bir tık bile beklemiyorsun. Şimşek gibi animasyon, jilet gibi geçişler. Slotter kalitesi işte. Hani bazen oyunun ortasında bir donma olur da tüm büyü bozulur ya? Burada yok öyle şeyler. Bastın mı, akıyor makine.
Slotter bu işin ehli dostum. Oyuna girdiğin anda farkı hissediyorsun. Ne reklam geyiği var, ne uzayan ekranlar. Temiz, pürüzsüz, keyifli. Shining Crown gibi klas bir oyuna, ancak böyle klas bir ortam yakışırdı zaten.
Kazandıkça artan haz, kaybettikçe “bir daha çevireyim belki gelir” hissi… Bu oyunun dengesini iyi kurmuşlar. Ne tam veriyor, ne de ümit kırıyor. Hani bazı insanlar vardır ya, az konuşur ama söyledikleri yerini bulur. İşte bu oyun da öyle. Fazla gösterişe gerek yok, zaten ne olduğunu biliyor.
Hayat bazen sert vurur ama bir ekran dolusu kiraz, limon ve o parlayan taç… Bir anda her şeyin tadını değiştirir. Shining Crown öyle bir oyun ki, kaybetsen bile arkasında hoş bir hikaye bırakıyor. Hani derler ya, “kaybederken bile zarifti”… İşte bu oyun tam öyle.
Bak dostum, bu oyunu ilk açtığında hissedeceksin o Mısır esintisini. Ama öyle tarih kitabı gibi…
Ne yalan söyleyeyim, bu oyunun adını ilk duyduğumda içimden "meyve mi sıkacağız, para mı kazanacağız?"…
İtiraf edeyim, bu oyunun adı ilk kulağıma çalındığında aklımdan geçen tek şey: "Oha, 40 satırlık…
Ya tamam da, bu oyun neyin kafasını yaşıyor? Burning Hot diyorsun, ateş basıyor! Yani öyle…
Şimdi bak, bir oyun var. Adı 100 Super Hot. Duyunca bile şöyle bir insanın içi…
Bak şimdi... 20 Super Hot diyorlar. Dedim ki "bir meyve oyunu daha mı?" Ama yok…